? ..burda hastalığın görülen, dokun - AlıntıSöz
...
? ..burda hastalığın görülen, dokunulan bir yanı yok. öyle olsaydı bimarhane yerine hastaneye gönderirlerdi.
+ yani tamamen gönül ve akıl dengesinin sağlanması meselesi öyle mi ?
? evet, her şey aşk yüzünden. duyguların bir yöne şiddetle akması yüzünden. malum-ı alileriniz üstadım, bimar veya tımar kelimesi de zaten ?baş okşayarak, sırt sıvazlayarak sakinleştirmek' anlamı taşıyor. seyisler atların sağrılarını sıvazlayarak onları nasıl tımar ediyorlarsa burada da biz hastaların başlarını okşayarak onları öylece tedavi etme yolunu tutmalıyız. siz şu çelişkiye bakın ki üstadım, bir müessesenin adını tüy kadar bir kelimeyle ?tımarhane' koyacak sonra da için e can yakıcı falakalar, zincirler bulunduracaksınız.
+ fikrinize tamamen iştirak ediyorum üstadım; büyüklerimiz bimarhanelerde hastalar kendilerine zarar vermesin diye zincirle bağlama usulünü getirmiş ama biz aynı zincirlerle zavallı hastaları döverek akıllandırma yolunu icat etmişiz.
? beli mirim, doğru söylersin. lakin neticede bunu değiştiremiyoruz maalesef.
+ zincirle bağlanacak derecede mecnunumuz var mı bizim ?
? evet, üç zincirbendimiz var. fakat ben hiçbir hastanın zincirlik deli olduğu kanaatini taşımıyorum. aşkın bütün halleri derece derece bir ilgi ve alaka meselesidir çünkü. bazı aşıklar akıllarının bir kısmını, bazıları yarısını, bazıları da tamamını sevgiliye yönlendirir ve biz bu orana göre onlara deli, yarı deli, zırdeli gibi isimler koyarız. oysa burada yitirilen akıl değil, belki irade ve hükmetme derecesidir. bu durumda duygular öne çıkar, akla baskın olur.
+ nasıl yani ? aklın yerini duygular alır, onun vazifesini üstlenir öyle mi ?
? böyle de denilebilir. aslında akıl insana bahşedilmiş en muhteşem ama o derece de yalın bir melekedir. insanlar aklın bizi yönlendirdiğini zanneder. hakikatte ise aklı yönlendiren bir olumlu bir de olumsuz müteharrik vardır: gönül ve nefs. aklımız gönlümüzün önüne düşünce insan kendi yaratılışına uygun şeyler üretir; nefsin önüne düşünce sapkınlık başlar. bu dengeyi kurma noktasında insana irade gücü verilmiştir.
+ bu söylediğinizde bir çelişki yok mu azizim ? gönlünü aklının önüne geçirmiş adamları deli diye tedavi eden ve bimarhaneye kapatan sensin çünkü.
? doğru üstadım! hepsi gönüllerini akıllarından önce önemsemişler. lakin bunlar önemseyişte israf etmişler; dengeyi kaçırmışlar. elbette gönül, akıldan ziyade önemlidir. insan aklının varabileceği en son nokta onun gönlünün içindedir zaten. dünya ?gönlünce bir hayat' sürmek isteyen insanlarla dolu. çünkü gönül rahmanidir, nefs gibi insanı yanlış yola götürmez. bu yüzden dizginlerini gönlüne verip de menzil almaya çalışanlar hep doludizgin giderler ve nihayetinde aklın sınırlarından kurtulurlar.
+ yani şimdi biz bütün bu insanları akıldan kurtuldukları için mi zincire bağlıyoruz ?
? hayır üstadım hayır.. arada bir boyut farkı vardır. ilahi aşkta vahdete ermenin sırrı gibi bir şey bu. hallac-ı mansur'u düşünün, rabia'yı düşünün.
+ haseki sultan bimarhanesindeyiz azizim, bağdat darülhadisinde değil. burada ilahi aşıklar değil komşu kızına veya mahalle delikanlısına tutulanlar var.
? benim de söylemek istediğim bbu işte. her ikisi de aşk ve her ikisi de insanda aynı etkiyi yapıyor.
+ dur azizim dur, biraz sonra şu mecnunları ermiş diye anlatacaksın bana.
? yok, öyle yapmayacağım ama onlar akıldan sıyrılınca allah'ın da onlardan sorumluluğu kaldırdığını söylememe izin verin.
+ bence deli delidir.
? bu bakış açısına göre hallac bir deli idi üstadım, öyle mi ?
+ hayır, ama deliliğin de bir hastalık olduğunu inkar edemeyiz.
? onu sıradan bir hastalık olarak gördüğümüz sürece ben buradaki zavallıları tedavi edemeyeceğimizi düşünüyorum. bu sıradan bir hastalık olsaydı koğuşlarımızı dolduran gariplerin hepsi birer hastanede olurlardı. oysa devlet-i aliye onlar için ayrıca bimarhaneler kurmuş. bukrat, eflatun-i ilahi ve ibni sinadan itibaren eski hekim ve alimler onları hiç hasta olarak görmemişler. hele de aşk yüzünden bu hale gelenlere deli denilmesi, deliliğin bu türünün bir hastalık olarak görülmesi bence insafsızlık. yani bunlara deli demek yanlış. çünkü delilik aklın zıddı olan, aklın devre dışı kaldığı, aklın işlevini yürütemediği hallere deni. her şey gibi deliliği de zıddı ile ölçebiliriz. o halde deli diye aklı olmayana denir. delilerin aklı olmadiğini bize kim söyleyebilir ? yahut kim leyla'nın mecnun'una akılsız biri diyebilir ?
+ ama kimse deli değildir de diyemez.
? doğru üstadım, lakin mecnun'un elbette aklı vardı, ama aklını bütün gücüyle yalnızca leyla'ya kapatmıştı. bizim hastalardan çoğu işte onun gibi. akıl melekeleri çalışıyor, ama kendilerini yalnıca bir hedefe kilitledikleri, akıllarını sevdikleri kişiyle örttükleri için başka hiçbir şeye tepki vermiyorlar. sevdikleri bir güneş ve onlar da güneşin ışığına tutuluyorlar. güneşten kaçmaları mümkün olmadığı gibi onu kuşatmaları da mümkün değil. işte bu yüzden varsa yoksa güneşe bakıp ağlıyorlar. güneşe bakınca ağlayan birinde irade söz konusu mudur ? kim güneşe bakar da gözleri yaşarmaz ki ? yani ki bu hal onların akılsız olduklarından değil akılalrının yönündeki sapmayı gösterir. bu da şiddetle veya zincirle değil baş okşamayla, sırt sıvazlamayla doğru alana yönlendirilebilir.
+ yani azizim, gıpta ediyorum sana, beni mecnun'un akıllı olduğuna inandıracaksın neredeyse.
? deli olsaydı yüzyıllar boyunca bunca akıllı insan oturup onu konuşuyor olur muydu ?
+ belki de haklısın.
? hani demiş ya şair: aşk imiş her ne var ise alemde / ilm bir kıyl ü kal imiş ancak
Diğer İskender Pala Sözleri ve Alıntıları
- "Bir şeyi çok umut etmek, umuda köle olmaktır."
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına sevda denir, siyaha çalan rengi yüzünden ona sevda derler. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa parçaları bütün vücuda dağılır.
- Ve unutma, her şafak, elinde fenerle gelen bir hırsız gibidir, ömürleri çalıp götürür. Uyanık dur!.
- "Ey yolcu, sevgiye yürü,ta ki hakikate eresin!"
- Sebep neydi, bütün varlığımın kendisiyle ayakta durduğunu bildiğim, hayatımın en değerli parçasıyla bir göz yumup açıncaya kadar neden ayrılıvermiştik?
- Hatıraları unutmak olanaksızsa; hatıralarda unutulmak kader olur.
- Ecel geldiğinde terk edecek ne kadar az şey var ise "Lebbeyk" diyerek ölüme o derece çok kucak açılabilir.
Varlığınız çoğaldığı oranda onu hayır yolunda azaltınız ki yolculuklarınız kolay olsun!...
Çokluğun derdi elbet çok olur; yokluk kapısında nefis de yok olur.
Yunus ne güzel söylemiş: "Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı" - Her şey zıddıyla kaimdir, o halde varlık da elbette yoklukla ölçülecektir.
Varlık çoğaldıkça burada keder, ötede sorgu çoğalacak; varlıktan geçtikçe keder de sual de yok olacaktır.
Fuzulî Mecnun'u Hakk'a erdirirken ona şöyle dedirtir:
Kurtar beni ıztırâb-ı gâmdan
Ver müjde vücûduma ademden
--------------------------
Gerçek mutluluk için arada sırada kederlenmek, hayatın hasılatını toplamak adına zaman zaman azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak...
Ezel ile ebed arasında nefis ile ruhun, günah ile sevabın amansız mücadelesi...
İşte yolcunun asıl kimliğini oluşturan, hayat kütüğüne ne sıfatla kaydolunacağını gösteren mihenk... - Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder. Bilmemeyi bilmekle, bildiğini bilmemek aynı değildir. Kurtulanlar, bilmediğini bilenlerle bildiğini bilmeyenlerdir. Onlar birbirini bilir, birbirinden bilir, birbiriyle bilir. Ben dahi bildim, çünkü aşk işinde âşıkın mâşuka vuslatı cümle âşıklara âşikâr olur.